Portekiz bir zamanlar dünyanın en uç köşesi olarak biliniyordu ve deniz yolculuklarını en fazla yapan ülkelerden biriydi. Keşif çağının başında denizciler açık sularda evler kadar büyük iki başlı çatal dilli canavarların yaşadığına ve geçen gemileri yuttuklarına inanıyorlardı.
Bu uç noktalardaki korkular bazı kâşifleri korkutmaya yetmedi ve Portekiz efsanevi karavela gemiler yaptılar ve insanlığı sonsuza kadar değiştirecek inanılmaz buluşlara yelken açtılar: Vasco ada Gama Hindistan’a ulaştı, Macellan dünyanın etrafında döndü ve Dias ümit burnunun etrafında dolaştı. Zamanla Portekizli kaptanlar dünyanın 2/3’ünü keşfetmişti bile ve bu da uluslararası ticaret ve sömürgeciliğin yolunu açtı. Bu sayede batı medeniyetlerinin ilim seviyesi kat be kat artmış oldu.
Portekiz İberian yarımadasında Atlantik okyanusuna bakan küçük bir ülke. Harika kıyı şeridi ve tarihi mirası sayesinde Avrupa’nın en çok ziyaret edilen ülkelerinden biri olmuştur. Küçük boyutları ülkeyi keşfetmek isteyenler ve kısa zamanda daha çok yer görmek isteyenler için büyük bir avantaj. İspanya’nın hemen yanıbaşında olması da bu avantajını daha da üst seviyeye taşıyor. Yıl boyunca iklimin genellikle ılıman olması Portekiz’i çok tutulan bir turist destinasyonu yapmaya yetiyor.
1. Alcobaça Manastırı
Alcobaça Roman Katolik Manastırı orta Portekizde Alcobaça isimli bir kasabada bulunuyor. İlk Portekiz kralı Alfonso Henriques tarafından 1153 yılında bulunmuş ve Portekiz’in sonradan gelen tüm kralları ile yakın ilişki içinde bulunmuştur. Kilis ve manastır Portekizin ilk Gotik yapıdaki binasıydı ve Coimbra’da ki Santa Cruz Manastırı ile birlikte ülkenin en önemli ortaçağ manastırlarının başında geliyor.
2. Coimbra Üniversitesi
1290 yılında kurulan üniversite halen hizmet vermekte olan Avrupa’nın en eski üniversitelerinden biri. Portekiz’deki en büyük üniversite olmasının yanında tam 20,000 öğrenciye sahip. 18.yy’da Kral Joao V’in önerisiyle yapılan Joanina kütüphanesi Barok mimarisinin en muhteşem örneklerinden biri.
3. Capela dos Ossos
Capela dos Ossos sanki cadı filminden fırlamış gibi bir görüntüye sahip olsa da aslında yapılış amacı Evora’da artık mezarlık için yer kalmamasından dolayı basit bir çözüm olarak buraya kurulmuş olması. İnsanlardan kalanları özel bir şapele taşındı ve adı “Kemik Şapeli” olan bu şapelde dekorasyon olarak kemikler kullanıldı. Şapel St. Francis Gotik Kilisesinin bir parçası halinde ve içerisinde yaklaşık 5,000 iskelet bulunuyor.
4. Cabo Girao
Cabo Girao Madeira’nın güney kıyısında bulunuyor. 570 metre yükseklikteki tepe Avrupa’nın denize en yüksek tepesi olarak biliniyor ancak ondan daha uzun yaklaşık üç tepe daha Avrupa’da bulunuyor. Yukarıdan aşağıya bakmak oldukça korkutucu onu söyleyebiliriz. 2012 yılında kurulan cam platform bu korkunç deneyimi daha da uç noktalara taşıdı.
5. Sao Jorge Kalesi
San Jorge Kalesi Lisbon’un en ünlü turist destinasyonlarından biri ve şehrin her yerinden görünebiliyor. Roma zamanlarına kadar uzanan tarihi oldukça çalkantılı denebilir. Mağripliler tarafından 10.yy’da yeniden yapılan surlar 1147 yılında Kral Alfonso III’ün istilasına dayanamadı ve uzun yıllar krala hizmet etti. Günümüze kadar defalarca yıkılıp tekrar yapılan kale şimdilerde ziyaretçilerin çıkabildiği 18 kulesi ile harika bir tarihsel deneyim sunuyor.
6. Obidos Kalesi
Obidos kalesi Obidos adında Roma dönemine kadar uzanan bir kasbada ki bir tepenin üzerinde bulunuyor ve çarpıcı görüntüsüyle dikkat çekiyor. Mağripliler 8.yy zamanlarında bu kaleyi inşa etmişler ancak 14.yy’da tekrar restore edildi ve bir iç kale de eklendi. Günümüzde kale lüks bir otel olarak hizmet veriyor ve geleneksel ortaçağ pazarı her Temmuz burada sergileniyor.
7. Cais da Ribeira
Cais da Ribeira Proto’nun en büyülü yerlerinden biri ve bu yüzden bazen “Porto’nun ruhu” olarak da adlandırılıyor. Douro Nehrinin kıyısında bir meydana ulaşan birçok ortaçağ caddelerinden oluşmuş. Ortaçağ binaları barlar, cafeler ve restoranlarla dolduğundan Ribeira yeme içme konusunda oldukça fazla imkânlar ve seçenekler sunan bir yer haline gelmiş. Riberira özellikle festival zamanında çok popüler bir destinasyon oluyor ve tüm kasaba halkı havai fişekleri izlemek için buraya toplanıyor. Meydanın tam ortasında bulunan bronz bir küpün hemen yanında 1394 yılında doğan denizci Prens Henry’nin hayata gözlerini açtığı ev bulunuyor.
8. Praia da Marinha
Praira da Marinha Portekiz’de ki en güzel plajlardan biri olarak kabul ediliyor. Algarve’nin Atlantik kıyısında bulunan plaj bir yanında masmavi okyanus diğer tarafta dağların eteklerinde altın kumsallara sahip. Çok küçük bir koy olmasına rağmen seyahat broşürlerinde çoğunlukla buranın fotoğrafını göreceksinizdir. Berrak suları şnorkel ile yüzmek için birebir. Bu muhteşem plaj Albuferia’dan sadece 30 dakika uzaklıkta
9. Belem Kulesi
Belem Kulesi aynı zamanda St. Vincent Kulesi olarak da biliniyor ve bir zamanlar Tagus Nehrinde ada olan bir yerin üzerinde bulunuyor. 1515 yılına dönecek olursak bu kule Lizbon’u düşmanlardan koruyor ve şehrin dostlarına kucağını açıyordu. Dört katlı kireçtaşından yapılan kalenin tepesinde bir kale burcu da bulunuyor ve burada tam 17 uzun mesafeli top yer alıyor. Kutsal Meryem anıtı da denizcileri korumak adına yüzü nehire dönük şekilde bulunuyor.
10. Pena Ulusal Sarayı
Pena Ulusal Sarayı sanki bir masaldan çıkmışçasına bulutların üzerinde duruyor. Sintra’da ki bir tepede bulunan saray açık bir günde Lizbon’dan da görünebiliyor. Kral Ferdinand II tarafından yaptırılan saray 19.yy Romantizminin en efsanevi örneği. Sadece Portekiz de değil tüm dünyada bu böyle kabul ediliyor. Mağribi ve Manueline mimarisinin muhteşem bileşimi olunca karşınıza böyle bir efsane çıkıyor. Ortaçağ dönemlerinde bir şapel olarak hizmete girmiş ancak günümüzde devlet törenleri için kullanılmakta.