Dünyanın en gözde ve gizemli antik kentlerinden birinin Ürdün‘deki Petra olduğunu inkâr etmek çok zor. Eski Nebati uygarlığının “gül-kırmızı kenti” olan Petra Ürdün’ün güneyinde yer alıyor ve Akabe Körfezi kıyılarından kuş uçuşu yaklaşık 133 km’yi bulan Great Rift Vadisi’nin bir parçası olan Wadi Araba’nın doğusunda yer alıyor.
Tiyatro, tapınak, ev ve kral mezarlarının kumtaşı kayalıklarına, Doğu ve Helenistik mimarinin harmanlandığı bir estetikle oyulduğu 2200 yıllık antik kent, sadece Ürdün’ün değil en önemli miraslarından biri. Kayalara oyulmuş, her biri birer sanat harikası olan mekanlar hayranlık uyandırıcı türden.
Grekçe bir kelime olan “Petra” büyük kaya anlamına geliyor. Putperestlikleri ile bilinen Nebatiler, tanrıları için dev tapınaklar inşa etmişlerdi. Diğer kültürlerden etkilendikleri değerleri buraya taşıdılar. Antik Yunanistan, Romen, Mısır, Mezopotamya stilleri harmanlayarak benzersiz bir mimari ile muhteşem Petra şehrini yarattılar.
Zayıflayan Nebati Krallığı, MS 106’da Roma İmparatorluğuna dahil edildi. MS 400’den sonra deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı gözden düşen Petra, zaman içerisinde unutulup gitti. İsviçreli kâşif Johann Burckhardt tarafından tekrar keşfedilinceye kadar, sadece göçebe Arapların bildiği kayıp bir şehirdi.
Muhteşem tepelerin kıvrımlarının ortasında saklanan bu eşsiz alan 1812’de İsviçre gezgini Johann Ludwig Burckhardt tarafından yeniden keşfedilene kadar Avrupalılar tarafından bilinmiyordu. Arapça öğrenmek ve İslam ilkelerini öğrenmek için birkaç yıl harcadıktan sonra Hindistan’da Müslümanlığa geçen Burckhardt, Londra merkezli “Afrika İçişleri’nin Keşfini Teşvik Derneğinin himayesinde yolculuğuna çıktı.
Kullandıkları dile, Arapçanın temellerini teşkil eden Nebatilerle ilgili bilgilere, Eski Ahit’in Tekvin bölümünde de rastlanıyor. Eski Ahit’te “Nebayot” denilen halkın, Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’in on iki oğlundan en büyüğünün soyu olduğundan ve bu on iki soyun köyleri ve obaları ile Mısır’a kadar olan topraklarda oturduklarından söz ediliyor.
Petra’nın en nefes kesen yönlerinden biri neredeyse 150 yıl önce belli birkaç turistin anıları ile kutlanan renkli kumtaşı yapısı ve harika mimarisi. Sanatçı Edward Lear 1858’de Sekondaki Cadde’yi gezerken şu notlarına, “Taş tonu benim beklentimin ötesinde parlak ve neşeli” diye yazdı. Yardımcısı ve aşçısı Giorgio Kokali, “Oh efendim, biz çikolata, jambon, köri tozu ve somon dünyasına girdik!” diyerek keyfini dile getirdi.
Bir zamanlar bir şair tarafından “gül kırmızısı şehir” olarak tanımlanan Petra aslında leylak, gri ve beyazdan oluşan ve sarı girdaplarla kırılan puslu pembe bir renge sahip. Hiçbir renk aynı kalmıyor, çünkü renkler günün saatine ve ışığın kalitesine göre sürekli değişiyor. Kaya parlak yeşil ve pembe zakkum veya kaktüs çiçeği turuncusu ile daha da belirginleşiyor.
1985’de UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edildi. Dünyanın Yeni Yedi Harikasından biri olarak da seçilen Petra, Ürdün’ün en tanınan sembollerinden birisi. Bu görkemli antik şehir pek çok filme de sahne olmuş. 1989 yılında çekilen Indiana Jones: Son Macera, Mumya Geri Dönüyor bunlardan bazıları.
Petra Amman’ın 200km’den daha az güneyinde bulunuyor. Turist veya Cruise gemisi ile gelenler için 1 gün geçerli Petra bilet fiyatı 50 JD (70 USD); 2 gün ziyaret etmek isteyenler 55 JD; 3 gün için ise 60 JD ödemek gerekiyor. Bilet almak için pasaport bulundurmak gerekiyor. 15 yaş altındaki çocuklar ücretsiz.
Turna.com üzerinden Ürdün uçak bileti alarak bu ülkeye gitmek istiyorsanız en çok sefer düzenlenen Amman ve Aqaba şehirlerine gidiş bileti satın alabilirsiniz.