Tuğçe Ertan ve Gökay Meriç 6 yılı aşkın bir zamandır dünyayı birlikte dolaşan bir çift. Tuğçe aynı zamanda Mimarlık Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi olarak akademik yaşamına devam ediyor; Gökay ise işletmecilik yapıyor. İşlerinde olabildiğince mobil kalıp dünyayı dolaşmaya çalışıyorlar. Yalnız gezginler için kendilerini bazen kötü hissettiklerini de anlattılar, ucuz uçmak için buldukları yolları da…
Seyahat etmeye ne zaman başladınız, nasıl karar verdiniz?
Biz tam iki kişilik dev bir ekibiz.
Tuğçe: Seyahat etmeye önce tabii ki ailemle başladım. Ailemin çok kalabalık ve eğlenceli bir arkadaş grubu var. Hep beraber yurt içinde gittiğimiz kamp ve kayak maceralarımızı saymazsak Yunanistan, İspanya ve Hindistan’a bile beraber gittik.
Gökay: İlk yurtdışı seyahatim Tuğçe ile beraber 2009’da gittiğimiz İspanya, Hollanda, Fransa tatili oldu. Sonra da ipin ucu kaçtı zaten 🙂
Bu zamana kadar Türkiye’de kaç il gezdiniz, nerelere gittiniz?
Beraberce İzmir, İstanbul, Muğla, Edirne, Ankara, Bursa, Antalya, Mersin, Adana, Afyon, Uşak, Kapadokya, Manisa, Bolu ve Kars’a seyahat ettik. Her gidişimiz turistik amaçla olmasa da, gittiğimizde her yerde kesinlikle turistik bir eylemde bulunduk.
Yurtdışında kaç ülkeyi gezdiniz, nerelere gittiniz?
Aslında skor peşinde hiç olmadık ve birileri bu soruyu sormasa kaç ülkeye gittiğimizi hiç saymadık. Gittiğimiz ülkelerin sayısı Türkiye ve şehirlerimiz hariç muhtemelen 40’ı, şehirler ise 80’i geçmiştir.
Yalnız mı gezmek daha keyifli, yoksa hep çift olarak gezmeyi mi tercih edersiniz?
Beraber olmaya başladığımızdan beri birbirimizden ayrı çok az ülkeye gittik. Bizim için “Gezgin Çift” diyebilirsiniz. Hatta o kadar ki zaman zaman gelen tanıtım gezisi fırsatlarını eğer tek kişi kontenjanlı ise reddediyoruz. Sonuçta beraber olmayacaksak orada olmanın pek de bir anlamı yok bizim için. 🙂 Bu arada yalnız gezenleri gerçekten çok takdir ediyoruz. Seyahat aslında o kadar komplike bir şey ki, tek başına olmak işi daha da zor kılar diye düşünüyoruz. Biz çiftken bile bazen psikolojik olarak o kadar çok yoruluyoruz ki, yalnız gezenleri düşünemiyorum bile.
Gittiğiniz yerlerde beğenmediğiniz yemekler olma ihtimaline karşı bir B planınız var mı, varsa nedir?
Seyahatin en zor yanlarından biri aslında dişine göre yiyecek bulamama riski. Bu yüzden yanımıza hazır noodle’lar, ton balığı konserveleri ve müsli alıyoruz. Eğer seyahate Türkiye’den gidiyorsak bu konserveler yaprak sarma, barbunya pilaki şeklinde zenginleşiyor. Badem ve ceviz içi de dolaşmaya dalıp öğün atladığımız zamanlarda çok yardımcı oluyor. Özellikle kahvaltı geleneği olmayan ülkelere gitmeden iyi bir hazırlık yapıyoruz ki sabahımız kahvaltı aramakla geçmesin. Tabii, hostel veya airbnb gibi bir yerde kalıyorsak, marketten alışveriş yapıp kendimiz pişirdiğimiz de oluyor.
“Bazı havayolları kendi ülkelerinde sizi ağırlıyor”
Ucuz uçak biletlerini nasıl bulursunuz?
En önemli silahımız direkt uçmamak. Bu aralar sıklıkla uzun uçuşlar yaptığımız için önce ana hub tabir edilen Doha, Singapur, Dubai gibi şehirlere gidiyoruz. Eğer daha önce bu şehri görmediysek bir kaç gün burada kalıp, burada bulduğumuz low cost havayollarından birinden nihai varış noktamıza gidiyoruz. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyoruz. Bazı havayolları da bizim yaptığımız şeyin aynısını bedava sağlıyorlar. Yani sizi Türkiye’den alıp kendi ülkelerine götürüyorlar. Burada iki gün ağırladıktan sonra diğer uçuşunuzu yapıyorsunuz. İki gün aktarmalı gibi oluyor ama bedava tatile kim hayır diyebilir ki?
Aklınıza gelen en güzel ya da en ilginç anı nedir?
Bir gece Zanzibar’ın merkezindeki Stone Town’da kurulan gece pazarında yiyecek taze ızgara deniz ürünlerine bakıp karar vermeye çalışırken, Zanzibarlı bir gencin, Türkçe olarak “Bundan alın abi!” diye bizim sohbetimize katılması ve şok olmamız. Meğerse Türkiye’de burslu tıp okuyormuş ve bu sebeple Türkçe öğrenmiş, yazları da ailesine yardımcı olmak için Zanzibar’a dönüyormuş.
Keşke gitmeseydim dediğiniz bir yer oldu mu; neresi, neden?
Diğerlerinden daha az sevdiğimiz yerler oldu tabii ki ama hiçbirine keşke gitmeseydik demedik. Hatta iyi ki de her yere gitmişiz, bir daha olsa hepsine bir daha gideriz 🙂
Gidip görüp de hiç dönmek istemediğiniz yer oldu mu; neresi, neden?
Sicilya! Daha da genişletmek istersek Güney İtalya’nın tümü diyebiliriz. Havasıyla, suyuyla, insanıyla bize o kadar benziyorlar ki. Bir de Afrika’ya yakınlaştıkça renklenen ve çeşitlenen insan profilleri kimilerine tehlikeli gelse de bu bir Türk’ü asla yıldıramaz, değil mi? 🙂
Yurt dışındayken “Türkiye’den geliyorum” dediğinizde genellikle ne gibi tepkiler alırsınız?
Gerçekten bu, coğrafyaya göre o kadar değişkenlik gösteriyor ki. Mesela Uzakdoğu’daysanız İstanbul’u bile bilmeyen bir kitle varken Kapadokya’yı herkes biliyor. Ya da kalkıp “Galatasaray!” diyebiliyorlar. Yunanlılar Türk olduğumuzu öğrendiği zaman “Politikacılarımız dost olmasa da biz dostuz” diyebiliyorlar. Ya da Afrika’nın göbeğindeki bir köyün yerlisi sizinle kendi dilinizde konuşabiliyor. Yol o kadar çok sürprizle dolu ki.
Yurt dışına seyahat etmeye başlamak isteyenler için, gitmeden önce İngilizce ya da başka diller öğrenilmeli mi, öğrenmeye gerek yok mu? Neden?
Teknoloji sayesinde dil bilmeden gezen büyük bir kitle var, bu da demek oluyor ki dil bilmeden de gezilebilir. Ama dil bilerek gezdiğiniz zaman önünüzde başka kapılar açılıyor. Lokallerle sohbet etmeye başladığınız zaman gezdiğiniz yeri başka bir perspektiften görmeye başlıyorsunuz. Bu bağlamda da herkesin ortak paydası İngilizce diyebiliriz. Bizce öğrenin, hiç olmadı İngilizce bir tura kaynarsınız, tur bedavaya gelir 🙂
Gezginler nasıl ve ne kadar para kazanıyor?
Başka gezginler adına konuşamayız tabii ama uzaktan İngilizce – Türkçe çeviriler yaparak ve internetten online işler yaparak kalıyoruz hayatta. Web sitemizden de çok ufak bir gelirimiz var, amacımız bu geliri arttırmak ve daim kılmak. Bir de aslında bir yandan akademik hayatımızı devam ettirdiğimiz için aldığımız burslar var.
Seyahat etmekten korkanlara ne önerirsiniz? Kendinizi güvende tutmak için hep uyguladığınız yöntemler var mı? Varsa neler?
Gökay: Var, Tuğçe 🙂 Şaka bir yana bence korkmasınlar, korka korka nereye kadar? Bir yerden başlamak lazım ama gitmeden önce çok okuma yapmalılar. Gerçekten iyi bir seyahat deneyimi için çok çalışmak gerekiyor. Türkçe olsun yabancı dillerde olsun gitmeden önce okumalı ve gidecekleri yeri çalışmalılar. Forumlardan veya Facebook gruplarından daha önce kimin başına ne gelmiş okurlarsa daha kolay bir seyahat deneyimi yaşayabilirler. Mesela Tuğçe ABD’ye yanında vizesi olmadan girebildi. Biz yaşamadan böyle bir şey olabileceğine ihtimal vermezdik ama şimdi bu olayı sitemizden okuyan biri vizesinin olduğu pasaport yanında yokken ABD’ye girilebildiğini bilecek ve başına böyle bir şey gelirse en azından şansını deneyecek.
Gezginler hep yalnız mıdır; sürekli seyahat edenlerin özel hayatına olumsuz etkisi olduğunu düşünüyor musun?
Bizim durumumuzda, seyahat etmek özel hayatımızı olumlu yönde zenginleştiriyor. Brilikte seyahat ederken deneyimlerimizi paylaşabildiğimiz için kendimizi çok şanslı hissediyoruz. Bazen yolda tanıştığımız yalnız gezginler için kendimizi kötü hissetiğimiz de oluyor. Fakat gezginler yalnız gezmek zorundadır diye bir şey olduğuna inanmıyoruz. İkisinin de kendine göre avantajları var.
Bir ünlüyle 1 hafta gezme şansınız olsaydı, kimi seçerdiniz, neden; nereye giderdiniz?
Barış Manço! Çünkü daha ufaklık yaşlarımızda bize seyahat sevgisi aşılayan bir ünlüydü bizim için. Onunla Japonya’ya gitmek isterdik çünkü seyahat programında defalarca gittiğini görmüştük. Japonya’yı bir bilenle gezmek gerektiğini, kendimiz bu sene gittiğimizde tecrübe ettik.
Gezginler için görülmezse olmaz 3 yer sence nereler, neden?
Bizce, Hindistan, Kenya ve Güneydoğu Asya parallel evrenlere açılan kapılar gibi. O dünyalara ayak basabilmiş olmak hem çok büyülü, hem de size ekledikleri şeyler hep sizinle kalıyor. Nasıl bütün dünyanın aynı dilde gülümsediğini ve günlük hayatımızda varsaydığımız duvarları/setleri aslında kendimiz inşa ettiğimizi fark ettiğimiz yerler oldu bu noktalar bizim için.
Tuğçe ve Gökay’ı Kokla Dünyayı adreslerinden takip edebilirsiniz…