Gözlerinizi kapatıp Rusya’yı düşündüğünüzde zihninizde nasıl bir görüntü canlanıyor?
Eğer bu sorunun cevabı sıfırın altında St. Petersburg gecesinde masallardan fırlamış bir şato gibi parlayan Voskresenia Khristova Kilisesi, insanın başını ne tarafa çevireceğine karar veremediği Kızıl Meydan’da yapılan bir yürüyüş ya da bir sokak pazarında tezgâha dizilmiş onlarca matruşka ise iflah olmaz bir gezgin olabilirsiniz.
Fakat aklınıza gelen ilk görüntüler, üzerinde bulundukları yuvarlak minderi çevreleyen on binlerce kişinin dikkatli bakışları önünde birbirinin sırtını yere getirmek için mücadele eden iki genç, asimetrik paralel barların üzerinden sanki dünyanın en kolay işini yapıyormuş gibi zarifçe süzülen Svetlana Khorkina ya da Sochi Kış Olimpiyatları ise sadece iflah olmaz bir gezgin değil, aynı zamanda da bir spor tutkunusunuz ve büyük ihtimalle şu günler sizin için yılın en heyecanlı zamanları. Zira gündeme büyük sürprizler ve heyecan verici gelişmeler ile hızlı bir giriş yapan ve görünüşe göre hızını kesmek gibi bir niyeti de olmayan 2016 Rio Olimpiyatları, neredeyse bütün dünyayı ekran başına kilitlemiş durumda. Biz de görmezden gelinmesi imkansız bu etkinlikten ilham alarak, hem seyahat, hem de spor aşıklarının ilgisini çekecek bir yazı hazırladık.
Bildiğiniz gibi kimi ülkenin boksta, kimisinin senkronize yüzmede, kimisinin ise eskrimde kendini temsil eden sporcuları için kalbinin attığı şu günlerde, bazı sporcular ve dolayısı ile bazı ülkeler, bazı müsabakaları domine ediyor. Bu da spor takipçilerinin aklına, kendisi ve sayısız varyasyonu hiçbir zaman eskimeyecek olan şu soruyu getiriyor:
Hangi ülke hangi sporda daha iyi?
Bu konunun bir daha tartışılmamak üzere kapanacağı bir zaman gelecek mi bilinmez ama, Rio 2016’dan geriye doğru birkaç adım atıp, biraz daha geniş açıdan ülkelerin spor karnelerine bir bakış attığımızda, bu konuyu merak edenleri bir nebze olsun aydınlatacağını düşündüğümüz aşağıdaki bilgilere ulaşabiliyoruz.
İşte meraklılar, araştırmacılar, iddialaşanlar ve daha önemli işler yapmak yerine internette vakit kaybeden herkes için, ülkeler ve başarılı oldukları spor dalları:
1. ABD – Yüzme
Amerika kimisi için –haklı olarak- Manhattan’ın ikonik silueti, Büyük Kanyon, sokakta satılan leziz hot-doglar ya da Miami Plajı anlamına gelse de, başka bir grup için de –yine haklı olarak- serbest stil yüzme, kurbağalama yüzme ve kelebekleme yüzme gibi anlamlar içeriyor. Burada bahsetmek mecburiyetinde olduğumuz isim tabii ki tek başına bazı ülkelerden fazla madalya kazanmayı başarabilmiş Michael Phelps de olsa, ülkenin yüzme dalındaki başarısı bir çeşit süper insan olan Phelps’ten ibaret değil. Yüzmede diğer ülkeleri kolaylıkla domine eden A.B.D’nin bu dalda 200’den fazlası altın olmak üzere 500’ü aşkın madalyası var ve bu, daldaki toplam madalya sayısının neredeyse üçte biri yapıyor.
2. Çin – Masa Tenisi
Seyahatten bahsedilecekse Çin, tarihi Çin Seddi’nde bir yürüyüş(ve birkaç selfie), Beijing’deki Yasak Şehir’e yapılacak bir yolculuk ya da Chengdu’da dev bir pandaya sarılmak gibi anlamlara gelse de, söz konusu spor olduğunda kendisinin dünyaya hükmettiği bir dal var ve bu dal yüzme değil. Son yıllarda halter ve atıcılıkta da yükselişte olan ülkenin en iyi olduğu kulvar, televizyonda masanın başında iki büklüm olup elindeki topu büyüler gibi birtakım hareketler yaptıktan sonra sonunda servis atan Çinli bir sporcu görüp onu yarı şaşkınlık, yarı hayranlık ile izleyen herkesin de tahmin edebileceği gibi masa tenisi.
3. Kenya – Koşu
10.000 metrede yarışan Naphtali Temu, 1968 Meksika olimpiyatlarında Kenya’ya ilk altın madalyasını kazandırdı ve o günden beri, daha çok muazzam bir vahşi yaşam çeşitliliği sunan doğal parkları ile ünlü olan ve bugün ismi Safari kelimesi ile eş anlamlı sayılabilecek ülke sadece uzun mesafe olimpik koşularında değil, uluslararası maratonlarda da rakiplerine toz yutturuyor. İster doğal beslenmeye, ister genetiğe, ister küçük yaşlardan beri aktif olmalarına ister de sıkı çalışmaya bağlayın, dünyanın en hızlı koşucularının önemli bir bölümünün bu egzotik ülkeden çıktığı bir gerçek.
4. Rusya – Güreş
Rekabetçi oyunlarda elde edilen global başarılar söz konusu olduğunda Rusya’nın oldukça ilginç bir karnesi olduğu söylenebilir. Gelmiş geçmiş en iyi satranç oyuncularının önemli bir bölümünün anavatanı olan ülke, aynı zamanda belki de satranca en uzak dalda, güreşte de uzun yıllar dünyanın en iyileri arasında yer aldı. Rusya, özellikle Sovyetler Birliği zamanında domine ettiği halter dalında eski başarısını arar olduysa da, güreş söz konusu olduğunda hala zirvede olduğu rahatlıkla söylenebilir.
5. Birleşik Krallık – Bisiklet
Düz mantık yürüten herhangi birisi, tahmin edilebilir nedenlerden dolayı bisiklet dalında dünya hâkimiyetinin Hollanda’da olduğunu düşünebilirdi ama işin aslı pek de öyle değil. Olimpiyatlar tarihinde başta Fransa, Almanya, Birleşik Krallık ve İtalya olmak üzere Avrupa ülkeleri tarafından domine edilmiş bir dal olan bisiklet, son yıllarda da siyah bira, Loch Ness Canavarı ve Beatles’ın diyarında yetişmiş sporcuların egemenliği altında. Dolayısıyla Beijing ve Londra olimpiyatlarında toplam 14 altın madalya kazanarak dünyanın dikkatini çeken Birleşik Krallığın, Rio olimpiyatlarından eve kaç madalya ile döneceği merak konusu.
6. Almanya – Binicilik
Eğer Almanya’ya gidecek olursanız –ki iyi edersiniz- Bavyera, Saksonya-Anhalt ya da meşhur Kara Orman’da, iç açıcı manzaralara karşı at sırtında gezebileceğiniz turlara katılmanız mümkün. Bu, köklü bir binicilik geleneği olan ülkenin bu geleneği yaşatma yollarından bir tanesi. Herhalde bir diğeri de sportif binicilikte dünyaya hükmetmek olacak ki Almanya bu dalda pek fazla rakip tanımıyor. Kano ve kayak dalında da oldukça güçlü olan ülke, binicilikte en fazla altın madalya ile dünyanın tartışmasız şampiyonu ve Rio’daki durumu da şu ana dek gayet iyi görünüyor.
7. Japonya – Judo
Tokyo’yu ziyaret eden gezginler; göz alıcı çiçekleriyle Shinjuku Gyoen Parkı, bir İstanbullunun bile başını döndürebilecek Shibuya Meydanı ve dünyanın en büyük balık pazarı Tsukiji gibi bir ömür boyu unutulmayacak yerler görebilir, dünyanın en lezzetli sushi çeşitlerinin tadına bakabilirler. Bunların yanı sıra, eğer spor ile de ilgililerse –ki hala buradaysanız sizin de öyle olduğunuzu söyleyebiliriz- 19. Yüzyılın sonlarında judonun temellerinin atıldığı yer olan Kodokan Enstitüsü’nü muhakkak ziyaret etmeliler. Zira spor ve Japon kültürü ile ilgili olan birisi, kendine ait felsefesi ile basit bir dövüş sporundan çok daha fazlası olan judoya da gereken önemi göstermeli. Aynı Japonya’nın yaptığı gibi: Ülkenin bu dalda en az bir altın madalya kazanmadığı bir olimpiyat bulmak için 1988 Seoul Olimpiyatlarına kadar gitmeniz lazım. Japon sporcuların judodaki madalya sayısı, kendileri ardından ikinci, üçüncü ve dördüncü olan Fransa, Güney Kore ve Çin’in madalya sayılarının toplamından fazla.