Bir Fransız şirketinde İthalat Uzmanı olarak çalışan Merve Aygün, 27 yaşında bir gezgin. Bu zamana kadar 20 ülkede, 40’dan fazla şehre seyahat etmiş. Tek başına başladığı seyahatleri şimdi eşiyle birlikte devam ediyor. Merve’ye göre “İnsan bir kez sınırlarını aşıp farklı bir noktada gözlerini açtı mı, bu zamanla bir alışkanlık oluyor ve engeller tek tek kendiliğinden ortadan kalkıyor…”
Seyahat etmeye ne zaman başladın; nasıl karar verdin?
Üniversitede Fransızca mütercim-tercümanlık bölümünde okuduğum için hazırlık sınıfından sonra Fransızcayı daha aktif kullanmak için neler yapabileceğimi araştırmaya başlamıştım. Birinci sınıfı geride bırakırken yurt dışında gönüllü kampların olduğunu keşfettim ve hemen başvurumu yaptım. Yaklaşık 3 hafta boyunca Fransa’nın Le Mans şehrinde Güney Kore, İspanya, İtalya, Fransa ve Amerika’nın çeşitli şehirlerinden gelen 12 kişiyle aynı çadırlarda kaldık. Le Mans şehrinin ormanlık bölgesine turistik tren rayları yerleştirdik ve bu süreçte bu farklı kültürlerin yemeklerini ve yaşam şekillerini öğrendim. Hayatımın en unutulmaz 3 haftasıydı diyebilirim. Bana farklı kültürlerin insanın ufkunu ne kadar açabileceğini gösterdi bu kamp.
Kamp maceram biter bitmez bu kez de Erasmus programına başvurdum ve Fransa’nın Mulhouse şehrinde 10 ay – yani 2 dönem – eğitim aldım. Erasmus o kadar güzel ve özel bir program ki, aradan geçen 7 yıla rağmen hala anılarım taptaze ve Erasmus arkadaşlarımla hala görüşüyoruz. Erasmus sürecinde hafta sonları ve okul tatillerinde sık sık Avrupa’nın farklı ülkelerine arkadaşlarımla seyahat ettik.
20 yaşım bitmeden 9 ülke gezmiştim ve bu benim için inanılmaz bir değişim demekti! Erasmus sonrası hiç yerimde duramaz oldum ve kendimi yollara atarken buldum Erasmus bittikten 3 sene sonra, yani üniversiteden mezun olur olmaz, bu sefer de Master için Paris’e gittim ve orada da 10 ay- yine 2 dönem – yaşadım. Hem Paris’i hem de Avrupa’yı kaldığım yerden keşfetmeye başladım. Fransa benim ikinci ülkem, Türkiye’den sonra kendimi ait hissettiğim tek ülke ve bana seyahat tutkusunu bu güzel ülke kattı.
Bu zamana kadar Türkiye’de kaç il gezdin, nerelere gittin?
Türkiye’de 25 şehir gezdim. Antakya’nın tarihi sokaklarında gezerken bir yandan tarihle iç içe olup, diğer yandan bu yörenin lezzetli yemeklerini afiyetle yedim. Salda Gölü’nün berrak sularına karşı kamp yapıp, Salda’nın bize sunduğu harika gün batımına şahit oldum. Kapadokya’nın dillere destan Türk Gecesi’nde dans edip, muhteşem gün doğumunda zamanı durdurdum. Pamukkale’nin hayal gücünü aşan güzellikteki travertenlerinde kendimi ana odakladım. Ankara – Kars arasındaki mesafeyi Doğu Ekspresi ile yaklaşık 25 saatte unutamayacağım manzaralar ve trende edindiğim arkadaşlarla kat ettim.
Yurt dışında kaç ülkeyi gezdin, nerelere gittin?
Bugüne kadar toplamda 21 ülkeye ayak bastım. Beni en çok etkileyen ülkeler İzlanda, Norveç, İskoçya ve Slovenya.
Gezdiğim ülkelerin tamamı;
Fransa, İspanya, İtalya, Makedonya, Bulgaristan, Norveç, İsveç, Danimarka, Yunanistan, Slovenya, Avusturya, İsviçre, Almanya, Rusya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Belçika, İngiltere, İskoçya, Hollanda, İzlanda.
Yalnız mı gezersin, yoksa bir arkadaşınla planlayıp mı gidersin, neden?
Eşimle tanışana kadar sık sık arkadaşlarımla seyahat ediyordum. Fransa’da yaşarken genelde grup olarak ülke ülke gezerdik. Bazen de kız arkadaşlarımla gezerdim. Yalnız gezdiğim de oldu. Mesela Belçika’nın Brugge şehrine otostopla gitmiştim ve kaldığım hostelde Polonya’dan bir arkadaş edindim, hala mesajlaşıyoruz. Yalnız gezmenin tadı da, arkadaşlarla gezmenin tadı da çok farklı. Birlikte seyahat ettiğin kişiyle yepyeni deneyimler paylaşmak çok zevkli oluyor.
Fakat eşimle tanıştıktan sonra, yani yaklaşık 3 yıldır her yere onunla birlikte seyahat ediyoruz. Daha önce tatmadığım bu duygu beni çok mutlu ediyor. Onunla yollarda dans ede ede koşturduğumuz da oluyor, parklara yayılıp piknik yaptığımız da. Ama ikimiz de halimizden hiç şikayetçi olmuyoruz ve dünyanın her yerinde kendimizi evimizde hissediyoruz; çünkü biz birlikte olduktan sonra ülke sınırlarının ve konuşulan dillerin bir önemi yok! Böylece ilişkimiz asla rutine girmiyor ve birbirimize saat, cep telefonu vb değil, yeni deneyimler, kültürler hediye ediyoruz.
Gittiğin yerlerde beğenmediğin yemekler olma ihtimaline karşı bir B planın var mı, varsa nedir?
Her türlü damak tadına yatkınlığım olduğu için önüme ne gelse yerim. Farklı kültürlerin mutfakları hep ilgi alanıma girmiştir, bu yüzden gitmeden o ülkenin geleneksel tatlarını araştırıp, liste çıkartırım. Gider gitmez de hemen başlarım denemeye. Ama bazen yediğim şeyleri beğenmeme ihtimalim de oluyor tabii. Mesela İzlanda’nın at ve balina etinden oluşan mutfağı beni ikna edemedi. Çantamda hep sandviç, tok tutacak atıştırmalıklar ve kuru yemiş bulundurduğumdan böyle durumlarda aç kalmıyorum ama. En zor durumda da mutlaka bir market bulmaya çalışıp, hemen oradan kendimi tok tutacak bir şeyler alırım. Asla aç kalmam yani.
Ucuz uçak biletlerini nasıl bulursun?
Açıkçası kafaya seyahat etmeyi koyan herkes bence ucuz uçak bileti bulabilir. Bu konu o kadar da zor değil ama vakit ayırmak şart tabii ki. Gideceğim ülkelerin yerel havayolu firmalarını bulup, aktarmalı uçuyorum. Böylece daha ucuza bilet bulmuş oluyorum.
Ayrıca uçak firmaları sitelerinin e-posta listelerine kayıtlıyım. Üzerine bir de tüm bu firmaların sosyal medya hesaplarını takip ediyorum. Böylece kampanya olduğu zaman direkt haberim oluyor ve ona göre biletimi alıyorum. Kampanya dönemi kovalarken bir yandan da uçak bileti karşılaştırması yapan sitelerden aklımdaki destinasyonlara bilet bakıyorum. Kimi zaman tarih yazmadan ‘’en ucuz ay’’ seçeneğiyle araştırmamı yapıyorum ki bana sene içerisindeki bilet fiyatları hakkında bilgi versin.
Seyahatlerinden aklına gelen en güzel ya da en ilginç anı nedir?
Seyahat etmek insanı sadeliğe ve hep bulunduğun duruma şükretmeye itiyor bana göre. Seyahat ederken başına öyle beklenmedik şeyler geliyor ki, hep daha fazlasını isteme duygusu burada anlamını yitiriyor ve sadece her şeyi olduğu gibi kabullenmeyi öğreniyorsun. İzlanda’da gördüğümüz ve asla unutamayacağım güzellikteki Kuzey Işıkları, Avusturya’daki Obertraun Köyü’nde sabah saatlerinde bülbüllerin şakıyarak bizi uyandırması ve gözümüzü açar açmaz gördüğümüz Alpler manzarası, Slovenya – Kamnik Vadisi’nde ormanda yürüyüş yaparken şelalelerin kuş sesleri ve çiçek kokularıyla birleşmesi, Fransa – Colmar’da Noel pazarlarını gezerken başlayan kar yağışının burayı daha masalsı yapması, Yunanistan – Santorini’de şahit olduğumuz muhteşem gün batımı ve İzlanda’daki Seljalandsfoss Şelalesi’nin arkasında yürüyüş yaparken, ne olduğunu anlamadan evlilik teklifi almam benim için en unutulmaz anılardan sadece birkaçı.
Hatırladıkça kahkahalarla gülmeme sebep olan bir anım da şöyle; Erasmus dönemimde bir kız arkadaşımla gittiğimiz Venedik’te son gece otele verecek paramız olmadığı için o geceyi havaalanında geçirmeye karar vermiştik. Fakat yürüyen merdivenin altındaki boşlukta kendimize yer bulup, soğuktan birbirimize sokularak sessizce yatmamıza rağmen güvenlik görevlisi bizi uyandırdı. Burada uyumanın yasak olduğunu söyledi. Havaalanı zaten buz gibi, bir de uykusuzluk bastırınca biz de haliyle ne yapacağımızı şaşırdık. Sonra aklımıza tuvalet geldi. Tuvalete gidip el kurutma makinelerinin altında ısınmaya çalıştık dakikalarca. Bir yandan kahkahayı basıyor, bir yandan sürekli makineyi çalıştırarak ısınmaya çalışıyorduk. Böylece soğuktan hasta olmadan Venedik maceramızı bitirmiş olduk. Ne geceydi ama!
Keşke gitmeseydim dediğin bir yer oldu mu; neresi, neden?
Bugüne kadar 21 ülke için ‘’keşke’’ dediğimi hatırlamıyorum. Her ülkenin ve şehrin dinamiği birbirinden farklı. Bazen beklentilerin çok yüksek oluyor ve hayal kırıklığı yaşayabiliyorsun. Mesela Cannes benim için biraz hayal kırıklığı olmuştu. Gitmeden önce kafamda daha farklı bir şehir hayatı vardı. Ama benim için pek bekleneni vaat etmedi açıkçası. Kaş daha güzel bence.
Gidip görüp de hiç dönmek istemediğin yer oldu mu; neresi, neden?
Bu sorunun benim için cevabı çok açık aslında. Yaklaşık iki yıl yaşadığım Fransa, bu konuda bayrağı elden bırakmıyor. Gerek yaşam kalitesi, eğitim, barınma, aylık gelir, gerek sunduğu maddi ve manevi olnaklar bakımından Fransa’da seve seve yaşarım ama İstanbul’u çok seviyorum ve İstanbul ile daha işim bitmedi.
Yurt dışındayken “Türkiye’den geliyorum” dediğinde genellikle ne gibi tepkiler alırsın?
Beni bugüne kadar hep İspanyol, eşimi de hep Kuzey Avrupalı olarak tahmin ettikleri için bizim Türk olduğumuzu duyunca önce ufak çaplı bir şok geçiriyorlar. Nereye gidersek gidelim, bize Türkiye ile ilgili hep merak edilen sorular peş peşe soruluyor. Biz de elimizden geldiğince kültürümüzü anlatmaya çalışıyoruz. Ama hemen hemen herkes İstanbul’u biliyor ve bu şehre giden de gitmeyen de İstanbul’dan hep övgüyle söz ediyor. Garip değil mi?
Yurt dışına seyahat etmeye başlamak isteyenler için, gitmeden önce İngilizce ya da başka diller öğrenilmeli mi, öğrenmeye gerek yok mu? Neden?
Yabancı dil bilmek özgüven ve konforlu bir seyahat için çok şey katabilir. İfade özgürlüğü, terlemeden zorda kaldığında yol tarifi sormak ya da kolay arkadaşlıklar kurmak da yabancı dil bilmenin avantajları arasında diyebiliriz. Ancak keşfetmek ve yeni kültürlerle haşır neşir olmak için yabancı dil bilmemek engel midir, işte bu tartışmaya açık bir konu bence. Bana göre işaret diliyle ya da sözlük yardımıyla yabancı dil bilmeden de herkes kolayca ve özgürce seyahat edebilir. Önemli olan ne istediğini bilmek ve yolda olma özgürlüğünün tadını çıkarabilmek.
Gezginler nasıl ve ne kadar para kazanıyor?
Ben de gezginim ama gezerek para kazanmıyorum. Bu sorunun cevabını bilen varsa bana da söylesin. Gezginlerden daha çok sponsor eşliğinde hareket edenler ya da gittiği yerleri blog, Youtube aracılığıyla tanıtanlar kazanç sağlıyor diye biliyorum. Bunun dışında el emeği göz nuru yaptığı takı, resim, bardak vs. gibi şeyleri satarak gezen pek çok gezgin de var. Yeter ki yola çıkmak isteyin, ne yapar eder para kazanmanın ve kazandığınız parayla de yeni deneyimler kazanmanın bir yolunu bulursunuz.
Seyahat etmekten korkanlara ne önerirsin? Kendine güvende tutmak için hep uyguladığın yöntemler var mı? Varsa neler?
İnsan bir kez sınırlarını aşıp farklı bir noktada gözlerini açtı mı, bu zamanla bir alışkanlık oluyor ve engeller tek tek kendiliğinden ortadan kalkıyor. Herkes ilk kez yola çıkacağı zaman biraz çekimser davranır, bu çok normaldir. Bilinmezlik hep korkutur insanı. Ama edineceğin deneyimleri hayatına ilmek ilmek işlemeye başladığında, bu korkunun yersiz olduğunu anlamaya başlıyorsun. Hele bir de yavaş yavaş yeni arkadaşlar edindin mi, her şey baklava gibi tatlı olmaya başlıyor.
Kendinizi güvende tutmak için yola çıkmadan önce mutlaka bir gezi listesi yapmalı, listedeki sokakları ve mekanları haritanızda işaretlemeli, offline harita indirmeli ve telefonu her ne kadar yurt dışında kullanmasanız da, acil durumlar için hattınızın yurt dışında çalıştığından emin olmalısınız.
Gezginler genelde yalnız mıdır; sürekli seyahat edenlerin özel hayatına olumsuz etkisi olduğunu düşünüyor musun?
Yalnız kalmanın, kendinle baş başa olmanın en güzel yöntemi seyahat etmek bana göre. Hayatın rutini, iş hayatının stresi, şehir hayatının getirdiği kaos… Bu liste uzayıp gider ve böyle bunalma anlarında yapılabilecek en güzel şey yollarda yeni hikayeler yazmak. Ancak seyahat etmek her zaman tek başına yapılan bir eylem değildir. Örneğin eşim Deniz benden önce hiç yurt dışına çıkmamıştı ve ilk kez benimle Norveç’e adım attı ve 2 yılda birlikte 11 ülke gezdik. Özel hayatımız, sevgimiz, neşemiz yollarda daha da çoğaldı ve kendimizi hep ‘’bir’’ hissettik. Rutinden kaçıp, yeni yollara yelken açmak özel hayatı olumsuz değil, olumlu etkiler bence.
Bir ünlüyle 1 hafta gezme şansın olsaydı, kimi seçerdin, neden; nereye giderdiniz?
Dostoyevski ile temmuz ayındaki beyaz gecelerde St.Petersburg’da sabaha kadar sokak sokak dolaşmak, Neva Nehri’nden şehri şöyle bir süzmek ve kaldırımların loş ışığında saatlerce sohbet etmek isterdim.
Gezginler için görülmezse olmaz 3 yer sence nereler, neden?
İzlanda’daki buzul gölleri ve her 5 dakikada bir 100 derece sıcaklıktaki suyu yaklaşık 30 metre yüksekliğe fışkırtan gayzerler, Slovenya’daki Kamnik Vadisi ve kış masalını andıran Noel döneminde tüm Alsace Bölgesi’ni kaplayan Noel pazarları.
Merve Aygün’ün Instagram’da Minik Atlas hesabını takip edebilirsiniz.